Osmanlı'nın Kayıp Şehzadesi Yusuf İzzettin Efendi: İntihar mı Cinayet mi? (1857-1916)

 


"Ben bu makam için hazırlanmadım. Çocukluğumdan beri vücutça rahatsız olduğumdan layikiyle tahsil edemedim. Yaşım kemale erdi, dünyada bir emelim kalmadı. Biraderle hangimizin evvel gideceğimiz malum olmadığından bu makamı bekleyişte değildim. Fakat takdiri ilahi böyle teveccüh etti, bu ağır vazifeyi deruhde eyledim. Şaşmış bir haldeyim, bana dua ediniz."

Üstteki sözler 3 Temmuz 1918'de abisi V. Mehmed'in ölümü üzerine 57 yaşında tahta çıkan son Osmanlı Padişahı Vahdettin'e ait. Peki Sultan Vahdettin neden padişah olacağını beklemiyordu? 

I. Dünya savaşının son derece kanlı ilerlediği vakitlerde Osmanlı sarayında pek çok olay yaşandı ve bugün dahi etkisini hissettiren hadiseler gerçekleşti. Bunlarda en önemlisi ölümü bugün dahi sırlarla dolu olan ve acaba ölmeseydi bugün nasıl olurdu dedirten bir şehzade, resmi tarihte babası Abdülaziz gibi intihar ile öldü olarak geçen Yusuf İzzettin efendinin hayatına bakalım. 

Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerinde veliaht en yaşlı şehzadedir teamülü benimsenmişti. Ayrıca diğer bir adet Şehzadelerin tahta çıkana kadar çocuk sahibi olmamaları kuralıydı. Tüm bu teamüller icabında Sultan Abdülmecid 1861 yılında ölünce kardeşi Sultan Abdülaziz tahta geçer. Ancak daha sultan Abdülmecid tahttayken 1857 yılında Sultan Abdülaziz'in oğlu Yusuf İzzettin efendi dünyaya gelir. Bu doğum teamüllere aykırıydı ve bu nedenle Yusuf İzzettin'in varlığı babası Abdülaziz 1861'de tahta çıkana kadar 4 yıl gizlendi.

Sultan Abdülaziz tahta çıktığında oğlu Yusuf İzzettin'i tam bir şehzade ve geleceğin padişahı gibi yetiştirmeye başladı. Yusuf İzzettin daha 10 yaşında babasının Avrupa seyahatine katıldı. 14 yaşına geldiğinde padişah babası onu Mısır Hassa ordusu başkomutanlığına atadı. Hatta bu hareketleri Sultan Abdülaziz in taht teamüllerini değiştirip kendinden sonra Yusuf İzzettin'e tahtı devredeceği yönünde olumsuz eleştirilere neden oldu. Ama onu tam bir komutan ve padişah olarak sağlam yetiştirme niyeti vardı. Resmi geçit törenlerinde Yusuf İzzettin genç yaşına rağmen komutan olarak yer alıyor ve sarayda ön planda tutuluyordu ta ki babası Abdülaziz 1876'te tahtan indirilip şüpheli şekilde bilekleri kesilmiş halde ölü bulunana kadar. Abdülaziz'in ölümü bugün bile tartışılmasına rağmen kayıtlara intihar olarak geçti.

Babası öldüğünde Yusuf İzzettin 19 yaşındaydı. Teamüller gereği en yaşlı şehzadeler olan V. Murat, Sultan II. Abdülhamit ve Sultan Mehmet Reşad sırayla tahta geçeceklerdi.

Kuzenleri tahta geçerken Yusuf İzzettin Efendi'nin şaşaalı hayatı sona eriyordu. Bir de üstüne özellikle Sultan Abdülhamit döneminde yaşanan ekonomik sıkıntılar eklendi. Sultan Abdülhamid'in Saray harcamaları ve bilhassa şehzadeleri yapan ödemeler ve masrafları kısmasıyla hayatı iyice zora girdi. 
Buna rağmen yabancı kaynaklarda özellikle yer alır ki Sultan Abdülhamid, Yusuf İzzettin Efendi'ye özel ilgi göstermiş ve onun ön planda tutmuştur. Sultan Abdülhamid'in 1909 yılında darbe ile tahtan indirilmesi neticesinde Mehmet Reşat tahta geçmiş ve Yusuf İzzettin Efendi “veliahd-ı saltanat” oldu. Yani Mehmet Reşad'ın ardından Padişahlık sırası ondaydı.

Bu süreçte Yusuf İzzettin Efendi Devlet kademesinde ve törenlerde tekrar ön plana çıkmaya başlar. Meclis-i Mebusan açılışlarında, şenliklerde, Ramazan aylarında hırka-i şerif ziyaretlerinde, Yabancı kralların sarayda ağırlanmasında ve Geçit törenlerinde Veliaht olarak yer alır.

Özellikle Yurtdışında aktif olmuştur. 1910’da İngiltere Kralı VII. Edward’ın cenaze törenine olağanüstü bir heyetle katılan Yusuf İzzeddin Efendi, dönüşte Belgrad ve Sofya’ya uğrayarak Sırp ve Bulgar krallarına iade-i ziyaretlerde bulundu. 1911’de Kral George’un taç giyme törenine katıldı; Westminster’daki törende hazır bulundu ve Victoria nişanı ile onurlandırıldı. Londra yolunda Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Fallières’le görüştü, ardından Roma’ya geçip İtalya kralı tarafından iki gece boyunca Quirinale Sarayı’nda ağırlandı. Dönüşünü Viyana üzerinden yaptı. Aynı yıl Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından Berlin’deki askerî tatbikata davet edildi. Köstence üzerinden Sinaya’ya geçti, Romanya Kralı’nın yazlık köşkünde verilen özel davete katıldı. Berlin’deki programını tamamlayan heyet 12 Eylül’de İstanbul’a döndü.

Tüm bunlara rağmen özellikle ittihatçıların çevresini yerleştirdiği yaver ve özel görevlilerin etkisiyle ruh halinin son derece bozulduğu düşünülür. İlk önce kalp hastası olduğu evhamına kapıldı. Yapılan incelemede kalp hastası olmadığı ortaya çıktı. Ardından 1911 yılında Yusuf İzzettin Efendi gırtlak kanseri olduğundan şüphelenmeye başladı. Tedavi olmak istedi. Kanser ve hastalık konusunda oldukça kuruntu yapıyordu. Bu ısrarlı ruh hali üzerine hükümet onu tedavi için İsviçre'ye göndermeye karar verince 1912'de İsviçre'ye tedavi için gitmek üzere önce Viyana'ya geldi. Burada İmparator Franz Joseph’in hekimi Hermann Schlesinger, Yusuf İzzettin Efendi'nin hastalığının gırtlak kanseri olmadığını, aslında sinir bozukluğu yaşadığı teşhisini koydu. Yani aslında Veliaht, hasta olduğunu düşündüren bir ruh haline bürünmüştü. Bir müddet Avusturya'da sanatoryumda tedavi gördükten sonra Ekim 1912'de ülkeye geri döner. 

Balkan Savaşı öncesinde askeri tatbikatlara katıldı. Ardından yaşanan savaşlarda  orduya moral vermek için bizzat cepheleri ziyaret etti. Yusuf İzzettin Efendi devlet işleri ile ilgili bir Şehzade oldu. Ancak ruh hali sürekli kötüye gitmiştir. Özellikle 1912 yılından sonra hastalığı ve veliahtlığı ile ilgili olarak doktorlara ve devlet adamlarına rahat vermemiştir. Çünkü tahtın kendisine kalacağına dair çevresinden sürekli güvence isteyen biri olmuştur. Bıktıracak derecede görüşmeler ve isteklerde bulunmuş, veliahtlığı garanti altına almak istemiştir. Buna rağmen aslında onun veliahtlığını elinden alma girişimleri de zaten yoktu. Sultan Vahdettin'in de tahta çıkınca dediği gibi, böyle bir isteği olmadığı gibi Yusuf İzzettin'in sağlığında da veliaht olma yönünde girişimi olmamıştır.  

I. Dünya Savaşı başladığında ziyaretler ve görüşmeler gerçekleştirmenin yanı sıra orduya moral sağlamak için savaş hattına ziyaretlerde bulunur. Özellikle 1916'da Çanakkale cephesine yaptığı ziyaret önemlidir. Burada Enver Paşa ile askerleri ziyaret ettiğinde büyük bir tartışma yaşandığı öne sürülür.
Tarih dedikoduları oldukça sever. Rivayet odur ki Çanakkale cephesinde askerlerin önünde Yusuf İzzettin Efendi ile Enver Paşa çok sert bir tartışma yaşar; hatta tokat atar. Bunun üzerine ittihatçılar bu olayı hakaret olarak algılar ve Yusuf İzzettin Efendi'ye aynı babasına yapıldığı gibi intihar süsü verilen bir ölüm tertiplendiği iddia edilir.

Resmi tarihe göre ise Yusuf İzzettin Efendi İstanbul'a döndüğünde , hastalığının ilerlediği düşünülerek Avrupa'ya tedavi amacıyla gönderilecekti. ancak kendisi bu seyahat konusunda oldukça isteksizdi. Avrupa seyahatinin bir gün öncesinde "O gece sol kolunun bileğindeki damarları ustura ile keserek intihara teşebbüs etti ve çağrılan doktorların bütün müdahalesine rağmen kan kaybından öldü. El yazısıyla bıraktığı mektupta içinde bulunduğu duruma tahammül edemediğini, maddî sıkıntı çektiğini, intiharın kötü bir şey olduğunu bildiğini ve Allah’ın affına sığındığını belirtmekte, mektubunu, “Cenâb-ı Hak kusurumu affetsin” sözüyle bitirmektedir." Şeklinde geçer. 

Peki Yusuf İzzettin Efendi gerçekten intihar mı etti yoksa babası gibi intihar süsü verilen bir cinayete mi kurban gitti. Bazı ünlü tarihçilere göre Yusuf İzzettin Efendi I. Dünya Savaşı devam ederken savaşın gidişatını görmüş olacak ki İngiliz ve İtalyanlarla görüşme haline geçmişti. Saray ve ittihatçılar dışında Barış görüşmelerinde bulunuyordu. Bunu duyan Almanlar Veliaht şehzadenin ortadan kaldırılmasını düşündüler ve Yusuf İzzettin Efendi böyle bir komploya kurban gitti. Çünkü Almanya zaten kaybedeceği savaşa, Osmanlı'yı dahil ederek en az 2 sene uzatmıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun savaştan çekilmesi, Almanya'nın hiç işine gelmeyecek bir durumdu. Yusuf İzzettin Efendi'nin ölümüyle ilgili tartışmalı konu yani öne sürülen, ittihatçıların yardımı ile Almanya'nın Yusuf İzzettin Efendi'yi tahta geçmemesi için ortadan kaldırdığı yönündedir. 

Osmanlı Tarihinin Seyri Nasıl Değişebilirdi?

Eğer ölmeseydi Sultan Mehmet Reşat 1918'de vefat ettiğinde Sultan Vahdettin yerine Yusuf İzzettin Efendi tahta geçecekti. O dönemki şartlarda ne olacağı bilinmez ancak o dönemki yaşananlara bakılırsa tarihin farklı bir çizgide ayrışacağı muhakkaktır. Çünkü Yusuf İzzettin Efendi hayatının tamamını padişah olmak için yetiştirilmiş ve Avrupa saraylarında pek çok dostu olan etkin bir veliahttı. Sürekli aktif bir rol oynamış ve sarayda etkili bir sima olmuştur. 

Günümüz Artvin Yusufeli ilçesi 1914 yılında ismini kendisinden almıştır. Şehzadeliğinde çok iyi bir eğitim görmüştür. Ölmeseydi belki de Osmanlı'nın ve Türk milletinin kaderi farklı olacaktı bilinmez.

Yararlanılan kaynaklar: Vikipedia, İslam Ansiklopedisi

Yorum Yap

Daha yeni Daha eski